Simone de Beauvoir’ın romanı: Başkalarının Kanı
Nazi işgali altındaki Fransa’da direnişin liderlerinden Jean Blomart, ölmekte olan sevgilisi Hélène’in başucunda sabahı beklemektedir.
Sevgilisini onu ölüme sürükleyen bir göreve göndermiştir ve sabah olmadan diğerlerini ibretlik bir kadere gönderip göndermeyeceğine karar vermelidir. Blomart, hem toplama kamplarında ölen Yahudilerden hem de suikasta kurban giden Polonyalı isyancılardan kendisinin sorumlu olduğunu anlar. Aslında bu yüzden direnişe katılmaya karar verdi. Ama bir soru aklını kurcalıyor.
İnsanlığa daha uygun olacağına inandığımız bir amaç için oburların canını ve kanını feda etmeye hakkımız var mı?
Fransız yazar ve aktivist Simone de Beauvoir, yaşamı boyunca birçok kesimi etkilemeye başladı. Yazdığı kitap ve yazılarla toplumun büyük bölümü tarafından takdir edilmiş ve sevilmiştir.
Yazar yıllar önce verdiği bir ifadede, genellikle sabahları kalkıp bir şeyler yazdığını ve sonrasında hiçbir şey yapmadığını belirtiyor. Elbette her yazarın kendine has bir yazım tarzı vardır. Ancak yazarların genellikle sabahları kalkıp yazdıkları bilinen bir gerçektir.
Matematik ve ideoloji alanında Baccalauréat sınavını geçtikten sonra Katolik Enstitüsünde matematik, Sainte Marie Enstitüsünde yabancı dillerde edebiyat okudu.
Daha sonra Sobone’da ideoloji okudu. 1929’da seçkin Ecole Ordinary Superieure’e kaydolan ve Sabone’de kurs alan Jean-Paul Sartre ile tanıştı. Beavuvoir’in Ecole Normele’de eğitim gördüğü yaygın bir yanılgıdır.
sinemaya uyarlanmış
Simone de Beauvoir, 1941-1943’ün ortalarında Nazi işgali altındaki Paris’te, yaşadığı otel ısıtılmadığı için her sabah gittiği Café de Flore’de Başkalarının Kanı’nı yazdı. 1945 yılında yayınlanan kitap, Claude Chabrol tarafından “Başkalarının Kanı” adıyla sinemaya uyarlanmıştır.
Kitap sayfası için iletişim: